Siyasi Partilerden Engellilere İlişkin Taleplerimiz
SİYASİ PARTİLERDEN ENGELLİLERE İLİŞKİN TALEPLERİMİZ
1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ikinci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir sosyal devlettir. Sosyal Devlet her şeyden önce, yurttaşların başta sağlık, bakım, eğitim ve istihdam gibi temel gereksinimlerini karşılayan, engellilerden başlamak üzere toplumun tüm muhtaç kesimlerini koruyan, bu temel görevleri özel sektöre bırakmayıp doğrudan doğruya kendisi üstlenen devlet demektir.
Ne var ki, uzun zamandan beri devletimiz, diğer alanlarda olduğu gibi engelliler alanında da sağlık, bakım, eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerini üzerinden atma ve özel sektöre devretme eğilimindedir. Bu eğilimin bir sonucu olarak Milli Eğitim Bakanlığınca ve SHÇEK Genel Müdürlüğünce doğrudan doğruya yürütülmesi gereken eğitim, rehabilitasyon ve bakım hizmetleri, son yıllarda yurt sathında pıtırak gibi çoğalan ve şimdiden binin üzerine çıkan Özel Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri ile Özel Bakımevleri tarafından yürütülmekte; bu kuruluşlara her bir engelli çocuk için devlet bütçesinden her ay için 400–800 YTL arasında ödeme yapılmaktadır. Söz gelişi, Milli Eğitim Bakanlığının Özel Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerine aktardığı aylık tutar 60 Milyon YTL’nin üzerindedir. Bu cazip kazanç kapısı özel sektörün iştahını kabartmış; Özel Eğitim Rehabilitasyon ve Bakım Hizmetlerinin özelliklerini ya da gereklerini bilsin ya da bilmesin pek çok kişinin bu alana yatırım yapmasına yol açmıştır.
MEB ya da SHÇEK’in bu merkezleri denetleyebilecek nitelikte ve sayıda müfettişi de bulunmadığından verilen hizmetlerin niteliği denetlenememekte; bu yüzden gerçekleştirilen pek çok istismarın ve sahteciliğin önü alınamamaktadır. Engellilere yönelik eğitim, rehabilitasyon ve bakım hizmetleri alanı sansasyonel gelişmelere ve haksız kazanç elde edilmesi tehlikesine açık bir durumda bulunmaktadır.
Bu nedenlerle engellilik alanının kazanç kapısı yapılması uygulamasına derhal son verilmeli; devletimiz sosyal devlet olmanın sorumluluğu ile yeniden engellilerin eğitim, rehabilitasyon ve bakım hizmetlerini üstüne almalıdır.
2- Öte yandan sosyal devlet olmanın bir gereği olarak 1976 yılında çıkarılan ve uzun süre önemli bir yaraya merhem olan 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun giderek işlevini yitirmiş; özellikle 7 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5378 sayılı Özürlüler Kanunu ile engelliler lehine yapılan değişikliklerden sonra muhtaçlık kanunu olarak nitelendirilebilecek bu kanun bir açlık kanununa dönüştürülmüştür. Bu kanunun bugünkü uygulamasına göre Devlet, bakmakla yükümlü kimsesi (yani eşi, kardeşi, çocukları veya anne babası) bulunmayan, sosyal güvenlik kuruluşlarından herhangi birinden aylık ya da gelir almayan, nafaka bağlanmamış veya bağlanması mümkün bulunmayan Türk Vatandaşlarına her ay için 73 YTL ödemekte ve bu gelirle hayatta kalmasını istemektedir. Bu parayla, giyinmek, barınmak, ısınmak gibi temel gereksinimleri karşılamak şöyle dursun asgari düzeyde beslenmek ve hayatta kalmak olanaksızdır. Başta T.C Emekli Sandığı Kanununun 108. maddesi olmak üzere Muhtaç Er ve Erbaşların Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanun, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu gibi kanunlar muhtaçlığı, en az net asgari ücretin altında geliri olanlar olarak tanımlamasına karşın, 2022 sayılı kanun 73 YTL’den az geliri olanları muhtaç saymaktadır. Bu kanunun söz konusu maddesinin, Anayasamızın Sosyal Devlet ve eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı ortadadır.
Bu nedenle 2022 sayılı kanunun Muhtaçlık Tanımı derhal değiştirilmeli; “Bakmakla Yükümlü Kimsesi Olmak, Nafaka Bağlanmış Ya da Bağlanması Mümkün Olmak” gibi kriterler iptal edilerek en az asgari ücret tutarındaki muhtaçlık aylığı işsiz tüm engellilere ödenmelidir. İşte o zaman 2022 sayılı yasa gerçek bir muhtaçlık yasası olabilir.
2022 sayılı yasaya göre çıkarılan yönetmeliğin dar yorumu ve acımasız uygulamaları nedeniyle haksız yere aylık aldığı iddiasıyla geriye doğru 5 yıllık aylığını %50 fazlasıyla iade etmesi istenen engelli sayısı onbinleri aşmış bulunuyor. Engelli vatandaşlar panik halinde kapılarına dayanan 3.000–5.000 YTL arasındaki borç yükünden kurtulmak için çare arıyorlar. Bu borçların affı için yasa çıkarılacağı sözünü veren siyasilerin vaatleri boşa çıktı.
2022 sayılı yasaya aykırı olan yönetmeliğin 23. maddesi derhal iptal edilmeli; bu maddenin uygulanmasından doğan haksız borç yükü engellilerin sırtından kaldırılmalıdır.
3- Yine uzun zamandan beri çağdaş ve uygar olma adına bir kaynaştırılmış eğitim trajedisidir sürüp gidiyor. Çıkarılan kanun ve yönetmelikler, engelliler için özel eğitim okulları yerine herkesin eğitim yaptığı normal okullarda kaynaştırma eğitimi adı altında sürdürülen eğitimi özendiriyor ve destekliyor. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı özel eğitim okulları gözden düşürülüyor ve kapatılmaları için bahaneler yaratılıyor.
Öte yandan kaynaştırma eğitimi adı altında normal okullarda oluşturulan özel sınıflarda ya da diğer öğrencilerle aynı sınıflarda eğitim gören engelliler, alanı bilmeyen öğretmenlerin çekingen tutumları nedeniyle teneffüse bile çıkarılmadıkları için tam bir hapis hayatı sürdürmenin yanı sıra gerekli alt yapı, gezici öğretmen ve eğitim materyali sağlanamadığından son derece yüzeysel bir eğitimden geçiriliyor; başarı oranı düşüyor ve bu kuşak hızla mutsuz ve yitik bir kuşak haline dönüşüyor.
Bütün bu nedenlerle özel eğitim politikası, özellikle kaynaştırma eğitimi uygulaması ivedilikle gözden geçirilmeli; bu pervasız, desteksiz ve denetimsiz uygulamanın alt yapı sorunları hızla çözülmeli, uzun bir sürece yayarak denetimli bir biçimde uygulanması için gerekli önlemler alınmalıdır. Bu bağlamda özel eğitim okullarının gözden düşürülmesi ve kapatılması tutumuna son verilmeli; bu okulların gereksinimleri karşılanarak eğitimin niteliği yükseltilmelidir.
4- Görme engelli vatandaşlarımızın imzalarının geçerli olması için istenen 2 tanık zorunluluğu Özürlüler Kanunu ile yürürlükten kaldırıldığı halde bankalar, noterler, tapu müdürlükleri gibi kurumlar kanunu uygulamamakta ayak diriyor; görme engelli vatandaşlara olmadık güçlükleri çıkarıyor; onları rencide etmeye devam ediyorlar. Ayrımcılık nedeniyle yapılan suç duyuruları savcılarımızın, yargıçlarımızın ayrımcılık hukukuna ilişkin bilgilerinin yetersizliği yüzünden takipsizlikle sonuçlanıyor.
Tüm bu nedenlerle ilk kez 5378 sayılı Özürlüler Kanunu ile getirilen ayrımcılık hukuku geliştirilmeli; ayrımcılığın çeşitli görünümleri tanımlanmalı; ayrımcılık hukuku konusunda kamu bilirkişiliği de yapacak yetkilerle donatılmış ve alandaki örgütlerin temsilcilerinin de ağırlıklı bir biçimde içinde yer aldığı engelli haklarını izleme komitesi kurulmalı; tüm bu hususlar özürlüler kanunu değişikliği ile güvence altına alınmalıdır.
5- Yine 2006 yılı ortalarında çıkarılan sağlık kurulu raporları yönetmeliği, sakatlık derecelerini anlaşılmaz yöntemlerle geriye çektiği için pek çok engelli vatandaşımız erken emeklilik, ÖTV’den bağışık araç alma, gelir vergisi muafiyeti gibi haklarından yoksun hale getirildi. Dün, sakat sayılanlar bugün sayılmaz oldu. Korumalı İşyeri Yönetmeliği daha baştan ölü doğmuş bulunuyor. Mesleki Rehabilitasyon Yönetmeliği uygulama alanı bulamıyor.
Tüm bu nedenlerle Özürlüler Kanunu çerçevesinde çıkarılan yönetmelikler yeni baştan gözden geçirilmeli; engellilerin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılmasına izin verilmemeli; korumalı işyeri ve mesleki rehabilitasyon yönetmeliklerinin işlevsel hale getirilmesi için gereken değişiklikler yapılmalıdır.
6- Bütün çabalara rağmen 50 ve 50’nin üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde %3 oranında engelli çalıştırma zorunluluğu tam anlamıyla hayata geçirilememiş; ancak bu engelli işçi ve memur kontenjanının küçük bir bölümü doldurulabilmiştir. Çalışma çağındaki engelli kitlesinin büyük çoğunluğu işsizler ordusunun bir parçasını oluşturmaya devam etmektedir. Çalıştırmadığı her işçi başına her ay için işverenlerin ödemek zorunda oldukları para cezaları etkin bir biçimde tahsil edilememekte; tahsil edilen paralarla oluşturulan fon çarçur edilmekte ve rasyonel olarak değerlendirilememektedir.
Serbest çalışma hayatındaki engelliler, diğer meslektaşlarıyla haksız bir rekabet içerisinde ezilmekte; devletten hiçbir ilave destek görmemektedir.
Yasalarla İş-Kur’a verilen engelliler alanında iş analizi ve meslek tanımı yaparak engellilerin çalışabilecekleri işleri saptama görevi yerine getirilmediğinden halen engellilerin iş alanları bir hayli sınırlı bulunmakta; işverenler engelli işçi istihdam etmemek için bu durumu bir bahane olarak kullanmaktadırlar.
%3 kontenjanının doldurulması ve para cezalarının tahsili için gerekli önlemler ivedilikle alınmalı; fonda toplanan paralar engellilerin mesleki eğitimini geliştirmek için gerçekçi ve rasyonel projelere harcanmalıdır. Kendi işini kuran engellilerin vergi bağışıklığı, ucuz kredi olanağı gibi önlemlerle desteklenmesi için yasal değişiklikler gerçekleştirilmelidir.
İlgili kuruluşlar ivedilikle engelliler alanında iş analizi ve meslek tanımlarını yapmalı; engellilerin verimli olarak çalışabilecekleri işler bir an önce saptanmalıdır.